Bana şiiri sevdiren, tutkuyu öğreten adam-Nazım Hikmet

 

Bana aşkı tutkuyu ilk farkettiren ve şiiri sevdiren adama bir selam durmak istedim.

Ortaokul yıllarındaydık. Devrimci bir arkadaşım elime tutuşturdu Memleketimden İnsan Manzaraları’nı. Hep farkettiğim bazı şeyleri, insanların eşit olduğunu ama herbirinin eşşiz olduğunu  birinin daha farketmesi ilk beni orda şaşırtmıştı, ilk kez orda Nazım’a kendimi bu kadar yakın hissetmiştim.

Haydarpaşa garında
1941 baharında
saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk
ve telaş.
Bir adam
merdivenlerde duruyor
bir şeyler düşünerek.
Zayıf.
Korkak.
Burnu sivri ve uzun
yanaklarının üstü çopur.
Merdivenlerdeki adam
-Galip Usta-
tuhaf şeyler düşünmekle meşhurdur:
«Kaat helva yesem her gün» diye düşündü
5 yaşında.
«Mektebe gitsem» diye düşündü
10 yaşında.
«Babamın bıçakçı dükkanından
Akşam ezanından önce çıksam» diye düşündü
11 yaşında.
«Sarı iskarpinlerim olsa
kızlar bana baksa»
diye düşündü
15 yaşında.
«Babam neden kapattı dükkanını?
Ve fabrika benzemiyor babamın dükkanına»
diye düşündü
16 yaşında.
«Gündeliğim artar mı?» diye düşündü
20 yaşında.
«Babam ellisinde öldü,
ben de böyle tez mi öleceğim?»
diye düşündü
21 yaşındayken.
‘‘İşsiz kalırsam’’diye düşündü
22 yaşında.
«İşsiz kalırsam» diye düşündü
23 yaşında.
«işsiz kalırsam» diye düşündü
24 yaşında.
Ve zaman zaman işsiz kalarak
«İşsiz kalırsam» diye düşündü
50 yaşına kadar.
51 yaşında «İhtiyarladım.» dedi
«babamdan bir yıl fazla yaşadım.»
Şimdi 52 yaşındadır.
İşsizdir.
Şimdi merdivenlerde durup
kaptırmış kafasını
düşüncelerin en tuhafına:
«Kaç yaşında öleceğim?
Ölürken üzerimde yorgan olacak mı? »
diye düşünüyor…

Hepimizin yaşama dair endişeleri başka başka değil mi, ama bu kadar mı güzel anlatılır.

Burda farketmiştim insanın ne kadar değerli olduğunu en çok, işçi köylü, fakir, zengin ayrımlarının bu dünyaya ait olduğunu ve sadece bu dünyada kalacağını. İnsanın insan olduğu için değerini.

Sonra Piraye’ye mektuplarla tanıştım, anladım bir insanı tutkuyla sevmenin ne demek olduğunu ve aslında hayatta aslolanın sadece aşk olduğunu.

Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken…

Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının…
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti…
Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık…

Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazmak sana dair,
hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya…

Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım…

Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken…

Sevdiğini düşünmeyi hissetmeyi bu kadar sade ve zarif hissetmeyi kaç kişi anlatabilmiştir bu kadar duygulu. Ve bir insanı sevmekle başlayacağını herşeyin…

Sonra onun Memleket hasreti, ülkesine yavrusuna duyduğu özlem…..Kaç kez ağlamışımdır kimbilir bu şiiri okurken, kaç kez ellerim yanmıştır.

VAPUR

Yürek değil be, çakırmış bu, manda gününden,
teper ha babam teper
paralanmaz
teper taşlı yolları.
Bir vapu geçer Varna önünden,
uy Karadeniz’in gümüş telleri,
Bir vapur geçer Boğaz’a doğru.
Nazım usulcacık okşar vapuru,
yanar elleri…

Ve sonsuzluğu hissettirmesi bana…

Kosmosta bizden başka düşünen var mı
var
bize benzer mi
bilmiyorum
belki bizden güzeldir
biz ona benzer mesela ama çayırdan nazik
belki de akarsuyun şavkına benzer
belki ne güzeldir bizden ne de çirkin
belki tıpatıp bize benzer
ve yıldızlardan birinde
hangisinde bilmiyorum
yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz
hangi dilde bilmiyorum
yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz onunla
Tovariş diyecek
söze bu sözle başlayacak biliyorum
Tovariş diyecek
ne üs kurmağa geldim yıldızına
ne petrol ne yemiş imtiyazı istemeğe
Koka-kola satacak da değilim
selamlamaya geldim seni yeryüzü umutları adına,
bedava ekmek ve bedava karanfil adına
mutlu emeklerle mutlu dinlenmeler adına
“Yarin yanağından gayrı her şeyde hep beraber”
diyebilmek adına
evlerin
yurtların
dünyaların
ve kosmosun kardeşliği adına.

Nazım’la yürümeyi bu kadar kısa anlatabilmek zor. Ama şiiriyle hep yanımda olan, bana kardeşliği, insanların eşitliğini, sevgiyi en çokta tutkuyu ilk öğreten adam teşekkür ederim sana… Yolun hep Işıktan…

 

Bana şiiri sevdiren, tutkuyu öğreten adam-Nazım Hikmet” için bir yanıt

Yorum bırakın